Friday, August 24, 2012




19 Ağustos 2012 tarihinde Birleşik Krallık’ta basılan Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. [1]

Guardian:

1929 yılında Sovyetler Birliği'nden sınır dışı edildikten sonra, Kızıl Ordu'nun kurucusu Lev Trotskiy, 1937 yılında Meksika'da sürgünde yaşamaya gitti.
Onunki çok bütünsel bir yaşamdı.
Kendisini düşüncelerine ve onları pratiğe geçirmeye adamıştı.
24 May 1940 tarihinde, Trotskiy’I öldürmeye yönelik bir suikast girişiminde bulunuldu.
Torunu Esteban Volkov oradaydı.

Esteban Volkov:

Biri bahçeden içeri girdiği zaman ben yandaki yatak odasında uyuyordum.
Kapıyı ittiler ve kapı yere sürterek bir ses çıkardı ve uyanmama neden oldu.
Bir gölge gördüm ve biri içeri girdi.
Bu kişinin ev halkından biri olabileceğini düşündüm. Bir yabancı olabileceği aklıma gelmedi.
Ardından kısa bir süre sonra ateş edilmeye başlandı.

Guardian:

Esteban Volkov Lev Trotskiy’in torunu

Esteban Volkov:

Barut kokusu vardı.
Kendimi yere attım ve köşede üzerimi bir battaniye ile örttüm.
Yatağıma da ateş ettiler; ortasına altı ya da yedi mermi sıktılar.
Neyse ki korunaklı bir yerdeydim ve sadece bir sıyrık aldım.
Üç açıdan ateş ettiler. Bahçe penceresinden, benim yatak odamdan ve çalışma odasından.
Bir Thompson makineli tüfekle.
Elbette, bunun kısa bir süre sonra yeniden olacağını biliyorduk, dedem de bunu biliyordu.
Her sabah [karısı] Natalya’ya, ‘Bize yaşamak için bir gün daha verdiler,’ diyecekti.
Sorun emperyalizme karşı mücadeledir. Bütün bu ülkelere egemen olma girişimine karşı.
Bu ülkelerin doğal kaynaklarına el koyma girişimine.
Bunu şimdi Irak’ta, dünyanın ikinci en büyük petrol üreticisi olan ülkesinde görüyoruz.
Tüm bunlar nereye doğru gidiyor?
Trotskiy bu tarihi olaylar içinde kilit bir oyuncuydu.
Deneyimlerinin tüm detaylarını kaydederek ardında muazzam bir siyasi cephanelik bıraktı.
Yaşamının 40 yılını sosyalist davaya adadı.
Önce Lenin’le devrimi hazırladı ve ardından onu gerçekleştirdi.
Devrimin sonrasında gericiliğe ve Stalin’in bürokrasisine karşı savaşım verdi ve hareketi yeniden hayata döndürdü.
İşte bu mücadeleyi verirken öldü.
Stalin imha etme ve öldürme saplantısından vazgeçmemişti.
20 Ağustos 1940 tarihinde, bir buz baltası ile saldırıya uğradığı sırada çalışma odasındaydı.
Katili, Trotskiy’in yakın çevresine sızmış olan bir Stalinist ajandı.
Trotskiy ertesi gün hastanede öldü.
Kapıdan içeri girdim ve genç koruma Harold Robbins’I gördüm.
Çok üzgündü ve tabancası elindeydi.
Eve doğru yürüdüm ve polisler tarafından tutulan ve yarasından kan akan bir adam gördüm.
O sırada bu adımı tanıyamamıştın.
Daha sonra kütüphaneye doğru yürüyünce dedemi yerde yaralı olarak yatarken gördüm.
Dedem etrafındaki sekreterlere bu sahneyi görmemem gerektiği için beni uzak tutmaları gerektiğini söyleyebildi.
Aynı zamanda korumalar kendisine saldıran adamı döverlerken onu öldürmemelerini de söyledi. Konuşması gerekiyordu.
Kendisine olan inancı öylesine etkileyiciydi ki.
Sahip olduğu özgüven bulaşıcıydı.
Marksizmin tarihsel süreçleri anlamak için en kusursuz teori olmaya devam ediyor.
Umarım daha iyi bir teori ortaya çıkar ama henüz bu olmuş değil.
Kapitalizmin tam bir felaket olduğunu görüyoruz.
Kapitalizm insanlığını sorunlarını çözme becerisine sahip değil. Tam aksine.
Her gün daha fazla kargaşa, daha fazla sefalet ortaya çıkıyor. Hayır, kapitalizm gerçekten de modası geçmiş bir sistem.

No comments: