Friday, December 7, 2012

Otomobil işçileri Türk Metal bürokrasisine isyan ettiler

Kemal Ülker

13 Kasım tarihinde, 1.500 öfkeli otomobil işçisi, Türkiye’nin kuzeybatısında bulunan Bursa şehrinde yer alan Renault fabrikasında iş bıraktılar ve bir oturma eylemi düzenlediler. Bu eylemi dikkat çekici hale getiren şey, yapılan protestonun esas olarak işçilerin resmen kendi yetkili sendikaları olan Türk Metal’i (Türkiye Metal, Çelik, Mühimmat, Makine, Metalden Mamul Eşya Oto Montaj ve Yardımcı İşçileri Sendikası) hedef alıyor olmasıydı. Yozlaşmış Türk Metal yönetimi bu eylemin hemen öncesinde işverene işçilerin taleplerini tamamen göz ardı eden bir toplu iş sözleşmesi taslağı sunmuştu. Sendikanın bu tutumu, ücret ve çalışma koşullarının son yirmi yıl boyunca giderek bozulduğuna tanık olan işçiler için bardağı taşıran son damla oldu ve işçiler Türk Metal sendikasının temsilci odasının da yer aldığı fabrikadaki yönetim ofislerinin önünde protesto eylemlerini başlattılar.


Oyak-Renault fabrikası

Olay yerinden gelen haberlere göre, toplam 5.000 işçi, Türk Metal sendikası tarafından hazırlanmış olan toplu iş sözleşmesi taslağını, geçmiş yıllarda yapılan bir dizi ücret indiriminin ardından, kötü çalışma koşullarında ve yetersiz düzeydeki ücretlerde talep ettikleri iyileştirmeleri içermediği için reddediyorlar.

Pazartesi gecesi yüzlerce işçi, “Sendika istifa” diye slogan atmaya başladı. İşçilerin protestosu gece yarısına kadar sürdü.

Oyak-Renault’da oturma eylemi yapan işçiler

Türkiye'nin ikinci büyük otomobil üreticisi olan Renault Türkiye (Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş.), hisselerinin %49’u Oyak’a (Türk Silahlı Kuvvetleri Emekli Sandığı) ve %51’i Renault’ya ait olan bir ortaklık.

Oyak-Renault işçileri sendikaları şirket yönetimiyle toplu pazarlık görüşmelerine başlamadan önce, toplu iş sözleşmesi taslağının hazırlandığı sırada kendilerine danışılmadığı için son derece kızgındılar. Sendika yönetimi üyelerine vermiş olduğu sözleri büyük bir pervasızlıkla görmezden gelmişti. Bunun yerine, Türk Metal yöneticileri, haftalarca, tabandaki işçilere en ufak bilgi vermeden, kapalı kapılar ardında yürüttükleri görüşmelerin ardından, en nihayet şirket yönetimine istediği her şeyi veren bir toplu iş sözleşme taslağı hazırladılar.

Protesto eylemine katılan işçiler Türk Metal sendikası üyeliğinden istifa etmek ve Birleşik Metal-İş sendikasına üye olmak üzere gerekli yasal işlemleri gerçekleştirebilmek için fabrikaya bir noterin gelmesini talep ettiler. Türk Metal sendikası, Türkiye’deki üç işçi sendikası konfederasyonu içinde en büyüğü olan Türk-İş’e üye. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) üye olan rakip sendika Birleşik Metal-İş de bu fabrikada örgütlenme çalışmaları yürütüyor. Türkiye'deki kısıtlayıcı emek karşıtı yasalar bir sendikadan ayrılmak ve rakip bir sendikaya üye olmak için son derece zor ve pahalı bir yasal süreçten geçilmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun için işçilerin bir notere gitmeleri, ayrıntılı bir formdan beş adet doldurmaları ve genellikle birkaç günlük ücretlerine karşılık gelen bir noter harcı ödemeleri gerekmektedir.
Otomobil işçilerinin Türk Metal sendikasına karşı başlattıkları isyanı bastırmak amacıyla Oyak-Renault tarafından istihdam edilen özel güvenlik görevlileri, Türkiye’deki faşist hareketin üyeleri ve polisin verdiği destekle birlikte fabrikayı abluka altına aldılar. Faşistler, yakındaki BOSCH fabrikasından Oyak-Renault fabrikasında çalışan işçilerle dayanışma göstermek üzere gelen bir grup işçiye saldırdılar. Faşistler aynı zamanda solcu medya kuruluşları için çalışan gazetecilere de saldırdılar. Faşist haydutların saldırısı sonucunda üç işçi ağır biçimde yaralandı ve hastaneye kaldırıldı.

BOSCH işçileri, bu yılın başlarında, aynı yozlaşmış sendikayı hedef alan benzer bir eylem başlatmış oldukları için, Oyak-Renault işçileriyle kader birliği içinde olduklarının farkındaydılar. Sekiz ay önce, 14 Mart 2012 tarihinde, BOSCH fabrikasında çalışan 6.000 işçinin yüzde 75'i Türk Metal sendikasından topluca istifa etti. BOSCH Türkiye, Türkiye'de toplam 10.000 'den fazla işçi istihdam ediyor ve Bursa'daki fabrikası aynı zamanda BOSCH’un küresel otomotiv araştırma ve geliştirme merkezi olarak faaliyet gösteriyor.

Türk Metal, Türkiye'deki faşist hareketle uzun yıllar boyunca yakın ilişki içinde olmuş bir sendika. Sendikanın ambleminde sembol olarak, eski bir İslam öncesi Türk toteminden gelen bir kurt figürü yer almaktadır. Aynı figür uzun yıllardır Türkiye’deki (genel olarak "Bozkurtlar” olarak bilinen) faşist hareketin ortak bir sembolü olarak kullanılmaktadır. Türk Metal, 1970 yılında DİSK’e karşı bir saldırı silahı olarak kurulmuş ve çok dar bir üye tabanına sahip olan, faşist işçi sendikaları konfederasyonu MİSK’in üyesi olan Milli-İş sendikasının bir devamıdır.

Türk Metal’in logosu

Metal işçilerinin duydukları öfkeyi anlayabilmek için bir parça tarihsel arka plan bilgisine sahip olmak gerekiyor. Bursa’da otomobil işçileri 1990’lı yılların sonlarına kadar, o tarihte bile fabrikalarında acımasız bir çalışma rejimine tabi tutuluyor olmalarına rağmen, görece yüksek ücretler alıyorlardı. Ancak son yirmi yıl içinde otomobil işçilerinin ücretleri ve çalışma koşulları, artan küresel rekabet ve dünya çapında yaşanmakta olan ekonomik krizin doğrudan bir sonucu giderek kötüleşti. Son olarak otomobil işçileri 2009 yılında, Türk Metal tarafından verilen ödünlerin bir sonucu olarak reel, ücretlerinde yüzde 11 oranında bir kayıp yaşadılar.

Bu reel ücret kayıpları, otomobil üreticilerinin son yirmi yıl içinde, Türk Metal bürokrasisinin sağladığı kritik destekle birlikte, işçilerin çalışma yoğunluğu ve iş yükünün sistematik bir biçimde artırmasının üzerine geldi.

Türk Metal yönetimi, 1990’lı yıllar boyunca, örgütlü olduğu fabrikalarda, işçilerin daha fazla sömürülmesi yoluyla kâr marjlarını korumayı hedefleyen sözde Kalite Çemberleri ve diğer türden esnek çalışma uygulamalarının işçilere dayatılması için işverenlerle işbirliği yaptı.

Türkiye kapitalizmi yeni yüzyılın ilk yılında (2001 yılının Şubat ayında) modern tarihinde yaşadığı en ağır ekonomik krizle karşı karşıya kaldı. Bu kriz sadece Türkiye’ye özgü bir olgu değildi ve son tahlilde dünya kapitalist sisteminin yeni eğilimlerinin bir ürünüydü.

Burjuvazi Türkiye kapitalizminin bu uzun süreli krizine işçileri daha fazla ezerek karşılık verdi. 1990 yılında yaşam standartlarına yönelik saldırıların ilk dalgası, öncelikli olarak esnek çalışma uygulamalarının işçilere kabul ettirilmesini temel alıyordu. 2001 yılında krizle başlayan ikinci dalga ise, buna ek olarak, reel ücretlerin düşürülmesine dayanıyordu. Sömürü oranında iki dalga halinde yaşanan bu sistematik artış, işçilerin yaşam koşullarının yirmi yıl öncesine göre önemli ölçüde kötüleşmesine neden oldu.

Bu dönem boyunca, Türk Metal bürokrasisinin, kâğıt üzerinde temsil eder göründüğü işçilerden gelebilecek patlayıcı tepkileri önleyebilme becerisi önemli ölçüde azaldı. Sonuç, tabanda yer alan işçiler arasında sadece işverenleri değil, ihanet içindeki Türk Metal bürokrasisini de hedef alan çeşitli öfke patlamaları oldu. Bu tür bir olay 2009 yılının Nisan ayında, Türk Metal, Türkiye’nin Karadeniz kıyısında yer alan Zonguldak şehrinde bulunan çelik üreticisi Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nda (Erdemir) yüzde 35 oranında ücret indirimi yapılmasına onay verdiği zaman yaşandı. 20 Nisan günü, sayıları 1.000 civarında olan öfkeli Erdemir işçisi Türk Metal’in şube binasını bastı ve sendikanın şirket yönetimi ile verilecek ödünler konusunda sürdürmekte olduğu görüşmelerle ilgili bilgi talep ederek uzunca bir süre şubeyi işgal etti.

Metal işçilerinin yaşam standartlarının aşağıya çekilmesi konusunda işverenlerin hevesli bir ortağı olarak hareket etmenin yanı sıra, Türk Metal’in yakın tarihi, bu sahte işçi örgütünün yozlaşmışlığını ve faşist ve paramiliter güçlerle olan yakın bağlarını ortaya koyan çeşitli skandallarla doludur. 2009 yılında, sendikanın eski yöneticilerinden olan Mahmut Taşdemir, sendikanın o tarihte genel başkanı olan Mustafa Özbek’in (Türk Metal’in şu anki genel başkanı Pevrul Kavlak o tarihte Özbek’in yardımcısı konumundaydı) paramiliter bir güç olan ve ölüm mangaları düzenlemekle suçlanan Jitem’le işbirliği yaptığını, bu tür suç örgütleriyle kurduğu ilişkiler yoluyla sendikanın yönetimini elinde tuttuğunu ve işçilere çeşitli baskılar yaptığını ileri sürdü. Daha sonra Özbek yasadışı paramiliter bir siyasi komplo örgütü olan Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan bir polis baskınının ardından, tutuklanarak hapse atıldı. Ayrıca, Taşdemir yaptığı açıklamada Jitem toplantılarının sendikanın genel merkezinde yapıldığını da söyledi.

Mustafa Özbek, bu sözde işçi sendikasının ne ölçüde yozlaşmış bir kurum olduğunu göstermek bakımından iyi bir örnek oluşturmaktadır. Özbek birçok büyük şirket sahibiyle yarışabilecek boyutta, insanın dudaklarını uçuklatan bir kişisel servete sahip. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Özbek, 34 yıllık sendika yöneticiliği sırasında Ankara, Didim ve Kıbrıs’ta bulunan beş yıldızlı otellerin yanı sıra, ART televizyonu ve Baha haber ajansı gibi kuruluşlara sahip olmasına yetecek kadar büyük bir servet birikimi yapmayı başardı. Özbek aynı zamanda koyu Kemalist Cumhuriyet gazetesinin yüzde 40’lık hissesine de sahip.

Türk Metal’in bugünkü genel başkanı Kavlak’ın geçmişi birçok bakımdan Özbek’inkine benziyor. Ne var ki, Özbek’ten farklı olarak, İslamcı AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümetinin, Türkiye burjuvazisinin Batıcı sözde-“laik” kanadının son kalesi olan orduyu ağır bir yenilgiye uğratmayı başarmasının ardından Kavlak taraf değiştirdi ve bu nedenle bir yılı aşkın bir süredir Türk Metal’in yayınları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resimleriyle dolu.

Türkiye işçi sınıfının yirmi yıllık bir durgunluk döneminin ardından tekrar sınıf mücadelesi sahnesine çıkmakta olduğunu söyleyebilir miyiz? Metal işçilerinin yozlaşmış Türk Metal bürokrasisine karşı bu isyanı işçi sınıfının önemli kesimleri üzerinde harekete geçirici bir etki yaratabilir mi? Yakın zamanda Türkiye proletaryasının yeni bir uyanış sürecine girmesini bekleyebilir miyiz?

Marksistler olarak biz metal işçilerinin sendikalarını değiştirmek için giriştikleri bu eylemi destekliyoruz. Bununla birlikte, bu mücadelede Birleşik Metal-İş yönetimine güvenilebilineceğini düşünmek saflık olur. İşçilerin, 1998 yılında Bursa'da çeşitli fabrikalarda çalışan yaklaşık 8.000 metal işçisinin Türk Metal bürokrasisine karşı benzer bir eyleme giriştiğini ve o tarihteki Birleşik Metal-İş yönetiminin mevcut statükoyu bozmamak adına bu işçilere sırtını döndüğünü akıllarından çıkarmamaları gerekiyor. Bunun sonucunda, işçilerin saflarında yaşanan bu patlama yenilgiyle sonuçlandı ve bu eylemlere öncülük etmiş olan işçilerin tamamı işverenler tarafından, Türk Metal yönetimiyle işbirliği içinde işten çıkarıldı.

Tüm Oyak-Renault işçilerini kendi işçi komitelerini örgütlemeye ve Birleşik Metal-İş yönetiminin aşağıda yer alan talepleri yerine getirmesini sağlamak için ısrarcı bir tutum almaya çağırıyoruz:

* İşverenlerle yapılacak tüm görüşmeler sadece sendika yöneticilerine değil, tabanda yer alan işçilerin demokratik olarak seçilmiş temsilcilerine de açık olmalıdır. Sendika ile şirket yönetimi arasındaki tüm gizli görüşmelere son verilmelidir.

* İşçi temsilcileri gerekli gördükleri zaman, sendikanın tüm mali hesaplarını denetleme, gözden geçirme, doğruluğunu saptama ve inceleme hakkına sahip olmalıdır.

* Sendika yöneticileri tabandaki üyelerin dörtte birinin talep etmesiyle geri çağrılabilmelidir.

* Sendika yöneticilerinin ücretleri ve diğer maddi hakları ortalama bir işçinin ücretinden ve sahip olduğu sosyal haklarından daha fazla olmamalıdır.

* Yeni toplu iş sözleşmesi görüşmelerine yönelik talepler bizzat işçiler tarafından belirlenmelidir. Bu taleplerde herhangi bir değişiklik yapılması ancak tabandaki üyelerin gizli oyuyla söz konusu olabilmelidir. Ayrıca işçiler, Türkiye işçi sınıfının tüm gücüyle aşağıdaki taleplerin arkasında seferber edilmesi gerektiği konusunda ısrarcı olmalıdırlar:

* Türk Metal yöneticileriyle paramiliter ve faşist gruplar arasındaki bağlantılara yönelik bir bir adli soruşturma başlatılsın. İşçilere yapılan saldırıları başlatmaktan suçlu bulunanlar yargılansın. Bursa’da ve başka yerlerde faşistlerle işbirliği yapan ve kendilerini işçi sınıfının sırtından zenginleştiren sendika yöneticilerinin faaliyetleri hakkında bir rapor hazırlamak üzere, polisten ve devlet yargı sisteminden bağımsız, üyeleri işçilerden oluşan bir soruşturma komisyonu kurulmalıdır.

* Türkiye işçi sınıfı, bankaların ve büyük sermayenin oluşturduğu uluslararası konsorsiyum ve onların siyasi sözcüleri tarafından kapitalizmin krizinin bedelini işçi sınıfına ödetmek için planlanan, emekçilerin yaşam standartlarını tahrip etmeye yönelik girişimlere karşı tüm Ortadoğu ve Avrupa’nın işçileriyle ortak dayanışma eylemlerinin içinde yer almalıdır.

EK NOT

Oyak-Renault yönetimi, Çarşamba günü, 23 Birleşik Metal-İş üyesini yasadışı greve katıldıkları gerekçesiyle işten çıkardı. Sabahleyin işbaşı yapmak üzere kartlarını basmak isteyen 23 işçi, işyerlerinin girişinde yer alan turnikelerin kartlarını okumadığını gördüler. Önümüzdeki günlerde yeni işten çıkarmalar yapılabilir. Fabrikada dolaşan söylentilere göre 25 işçinin daha işten çıkarılması an meselesi.

Şirket yönetiminin sendikalarının uygulamalarını protesto eden işçilere karşı giriştiği bu misilleme harekâtı Oyak-Renault yönetimi ile Türk Metal bürokrasisinin yakın işbirliği içinde olduklarını gösteriyor. İşten çıkarılan işçiler protestonun yapıldığı gün şirket yönetiminin temsilcileri tarafından Türk Metal yönetiminin hazırladığı toplu iş sözleşmesi taslağını protesto etmemeleri konusunda açıkça uyarıldıklarını iddia ediyorlar. İşçiler aynı zamanda Türk Metal yöneticilerinin işten çıkarılması gerektiğini düşündükleri işçilerin isimlerini içeren listeler hazırladıklarını da öne sürüyorlar. Elbette işten çıkarılmış olan 23 işçinin yapılan protestoya öncülük etmiş olan işçiler olmaları rastlantısal bir durum değil.

Bizler, Marksistler olarak, kendilerini Birleşik Metal-İş’in temsil etmesini isteyen işçilerle dayanışma içindeyiz. İşten çıkarılmış olan 23 işçinin işlerine iade edilmelerini, sürdürülen gözdağı verme kampanyasına derhal son verilmesini ve Oyak-Renault’nun çalışanlarının kendilerini temsil edecek sendikayı kendi özgür iradeleriyle seçme haklarına saygı göstermesini talep ediyoruz.

Birleşik Metal-İş’in işten çıkarılmış olan 23 işçiye mutlaka destek sağlaması gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Bu işçilerin ve ailelerinin sendikanın sahip olduğu hatırı sayılır büyüklükteki kaynaklarla desteklenmesi gerekiyor. Birleşik Metal-İş’i bu işçilere uluslararası destek ve dayanışma sağlamak için somut adımlar atmaya çağırıyoruz. Renault gibi çok uluslu şirketlerle başa çıkabilmenin tek yolu uluslararası işçi sınıfını, ulusal sınırların ötesine geçen dayanışma eylemleri içinde örgütlemektir.

Oyak-Renault eyleminin videosu