Tuesday, September 25, 2012

Yunanistan: Geleneksel partilerin çöküşü


Yunanistan’dan son birkaç hafta içinde gelen haberler geleneksel siyasal yapının tamamen çökmüş olduğuna işaret etmektedir. Bu durum, Mayıs ayında yapılan seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi’nin başını çektiği bir koalisyon hükümeti oyların ancak %30’unu alarak iktidara geldiğinde su yüzüne çıkmıştı. Bu seçimlerde oyların sadece %13’ünü alabilmiş olan önceki iktidar partisi PASOK, Avrupa Merkez Bankası tarafından dayatılan kemer sıkma önlemlerinin herhangi bir kesintiye uğramadan yürütülmesini sağlamak için, sağcı rakipleriyle birlikte bu koalisyona katıldı. Ne var ki, o zamandan bu yana yaşanan gelişmeler artık bu partilerin herhangi bir desteğe sahip oldukları bahanesinin öne sürülemeyeceği bir noktaya ulaşmış durumdadır. Yunanlıların ezici çoğunluğu daha başka kemer sıkma önlemi alınmasına karşı çıkıyorlar ve bu önlemlerle özdeşleştirilen partiler halkın tüm öfkesini üzerlerine çekiyorlar. İktidardaki koalisyon hükümetinin ana partisi olan Yeni Demokrasi, şu anda seçmenlerin %20’sinden daha azının desteğine sahip. Seçmenlerin %20’sinin biraz üzerinde bir desteğe sahip olan solcu muhalefet partisi SYRIZA’nın az farkla gerisinde yer almakta olan Yeni Demokrasi, şu anda Yunanistan’ın ikinci partisi konumunda. Birkaç ay öncesine kadar SYRIZA aşırı solda yer alan –gerçek politikaları hem “aşırılıktan” hem de “aşırı sol” olmaktan uzak olmasına rağmen- marjinal bir grup olarak görülmekteydi. Daha da şaşırtıcı olanı ise neo-Nazi Altın Şafak’ın Yunanistan'da üçüncü parti konumuna yükselmiş olmasıdır. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu parti seçmenlerin yaklaşık %13’ünün desteğine sahip. Herkesin Mayıs ayında yapılan seçimlerde aldığı %13’lük oyla dibe vurduğunu düşündüğü PASOK, şu anda, seçmenler arasında %7-8 gibi çok zavallı bir desteğe sahip. Ayrıca, seçmen desteği %3-4’e inen ve marjinalleşmiş olan, bir zamanların heybetli Komünist Partisi’nin neredeyse silinip gitme noktasına gelmiş olması da dikkate değer bir durum. Avrupa, Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin krizinin 1930’larda Nazizmin zaferine kapıyı açmasından bu yana, geleneksel partilerin bu biçimde hızla çökmelerine ve hem solda hem de sağda yeni siyasi grupların yükselişe geçmelerine benzeyen bir gelişmeye tanık olmadı.
Yunanistan'da faşizm tehdidi son derece gerçek bir tehdit olmakla birlikte, uluslararası düzeyde geniş bir destek alabilecek olan sosyalist bir işçi sınıfı devriminin yaşanması olasılığı da aynı ölçüde gerçektir. Bugünlerde Atina’nın sokaklarında yapılan öylesine bir yürüyüş bile, bu ülkede sürmekte olan siyasi faaliyetin derinliğini gözler önüne sermeye yetiyor. Çoğunlukla sol siyasi nitelikteki duvar yazıları her yeri kaplıyor.




Aynı şekilde, önemli kavşaklarda ve insanların toplanabileceği bölgelerde ağır silahlı polis ve paramiliter birimler de her köşeyi tutmuş durumda.




Çeşitli sol grupların afişlerine her yerde, özellikle Sindagma Meydanı ve Üniversite çevresindeki alanda rastlamak mümkün.




Son birkaç aylık dönem, bir yıl önceki kitlesel gösterilerle kıyaslandığında, görece sakin geçen bir dönem olmuştur, ancak bu durumun her an için değişebilir. Bu hafta için bir başka genel grev çağrısı yapıldı. Daha önceki genel grevler gibi, bu genel grev de sendika bürokrasisi tarafından, herhangi bir gerçek değişikliğe yol açmayacak biçimde tasarlanmıştır. Geçmişte bu tür gösterilere katılmış olan insanların çoğu, sadece protesto ederek herhangi bir olumlu sonuç alınamadığını gördükleri için, artık bu tür gösterilere katılmıyorlar. Ancak bu söylenen, bu insanların sonu gelmeyen acımasız kemer sıkma önlemlerine uyum sağladıkları anlamına gelmiyor. Aksine, insanlar bu noktada uygun zamanı bekliyorlar ve müflis kemer sıkma politikalarına karşı gerçek bir alternatif arayışı içindeler. Karşı karşıya oldukları sorun geleneksel partiler ve onların önderleri itibarlarını yitirmişken, inandırıcı bir alternatife işaret edecek yeni bir önderliğin ortaya çıkmamıştır olmasıdır. Bu alternatifin, önderi Alex Tsipras’in kendine model önder olarak müteveffa Salvatore Allende’yi aldığını söylemiş olan SYRIZA olmadığı çok açıktır. Hatırlanabileceği gibi Allende, Şili'de, 1973 yılında, kanla boğulmuş olan solcu bir hükümetin başında yer almıştı. Tsipras gibi, Allende de demokrasiyi koruması için askere çağrıda bulunmuştu. Yunan ordusu ve polisinin önemli kesimlerinin neo-Nazi Altın Şafak partisine sempati duyduklarının söylendiği bir ortamda, 2012 yılının Yunanistan’ında bu stratejiyi izlemek, 1973 yılının Şili’sinde olduğu kadar ölümcüldür. Yunan işçi sınıfının Tsipras gibi önderlere ilişkin yanılsamaları aşabilmesi halinde, Yunanistan’da gerçek anlamda yeni bir şafağın sökmesi mümkün olabilecektir. O zaman bu şafak faşistlerin “Altın Şafağı” değil, sosyalist devrimin “Kızıl Şafağı” olacaktır. Hem Avrupa burjuvazisi tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarının hem de Yunan kapitalizmini temel alan, drahmiye dönüşü öngören ve aynı ölçüde gerici nitelikte olan milliyetçi çözümün oluşturdukları ikiz kötülüğe verilebilecek tek tutarlı yanıt budur.

Alex Steiner

No comments: