Yunanistan’dan son birkaç hafta içinde gelen
haberler geleneksel siyasal yapının tamamen çökmüş olduğuna işaret etmektedir.
Bu durum, Mayıs ayında yapılan seçimlerde Yeni Demokrasi Partisi’nin başını
çektiği bir koalisyon hükümeti oyların ancak %30’unu alarak iktidara geldiğinde
su yüzüne çıkmıştı. Bu seçimlerde oyların sadece %13’ünü alabilmiş olan önceki
iktidar partisi PASOK, Avrupa Merkez Bankası tarafından dayatılan kemer sıkma
önlemlerinin herhangi bir kesintiye uğramadan yürütülmesini sağlamak için,
sağcı rakipleriyle birlikte bu koalisyona katıldı. Ne var ki, o zamandan bu
yana yaşanan gelişmeler artık bu partilerin herhangi bir desteğe sahip
oldukları bahanesinin öne sürülemeyeceği bir noktaya ulaşmış durumdadır.
Yunanlıların ezici çoğunluğu daha başka kemer sıkma önlemi alınmasına karşı
çıkıyorlar ve bu önlemlerle özdeşleştirilen partiler halkın tüm öfkesini
üzerlerine çekiyorlar. İktidardaki koalisyon hükümetinin ana partisi olan Yeni
Demokrasi, şu anda seçmenlerin %20’sinden daha azının desteğine sahip.
Seçmenlerin %20’sinin biraz üzerinde bir desteğe sahip olan solcu muhalefet
partisi SYRIZA’nın az farkla gerisinde yer almakta olan Yeni Demokrasi, şu anda
Yunanistan’ın ikinci partisi konumunda. Birkaç ay öncesine kadar SYRIZA aşırı
solda yer alan –gerçek politikaları hem “aşırılıktan” hem de “aşırı sol”
olmaktan uzak olmasına rağmen- marjinal bir grup olarak görülmekteydi. Daha da
şaşırtıcı olanı ise neo-Nazi Altın Şafak’ın Yunanistan'da üçüncü parti konumuna
yükselmiş olmasıdır. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu parti seçmenlerin
yaklaşık %13’ünün desteğine sahip. Herkesin Mayıs ayında yapılan seçimlerde
aldığı %13’lük oyla dibe vurduğunu düşündüğü PASOK, şu anda, seçmenler arasında
%7-8 gibi çok zavallı bir desteğe sahip. Ayrıca, seçmen desteği %3-4’e inen ve
marjinalleşmiş olan, bir zamanların heybetli Komünist Partisi’nin neredeyse
silinip gitme noktasına gelmiş olması da dikkate değer bir durum. Avrupa,
Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin krizinin 1930’larda Nazizmin zaferine kapıyı
açmasından bu yana, geleneksel partilerin bu biçimde hızla çökmelerine ve hem
solda hem de sağda yeni siyasi grupların yükselişe geçmelerine benzeyen bir
gelişmeye tanık olmadı.
Yunanistan'da faşizm tehdidi son derece gerçek
bir tehdit olmakla birlikte, uluslararası düzeyde geniş bir destek alabilecek
olan sosyalist bir işçi sınıfı devriminin yaşanması olasılığı da aynı ölçüde
gerçektir. Bugünlerde Atina’nın sokaklarında yapılan öylesine bir yürüyüş bile,
bu ülkede sürmekte olan siyasi faaliyetin derinliğini gözler önüne sermeye
yetiyor. Çoğunlukla sol siyasi nitelikteki duvar yazıları her yeri kaplıyor.
Aynı şekilde, önemli kavşaklarda ve insanların
toplanabileceği bölgelerde ağır silahlı polis ve paramiliter birimler de her köşeyi
tutmuş durumda.
Çeşitli sol grupların afişlerine her yerde,
özellikle Sindagma Meydanı ve Üniversite çevresindeki alanda rastlamak mümkün.
Son birkaç aylık dönem, bir yıl önceki kitlesel
gösterilerle kıyaslandığında, görece sakin geçen bir dönem olmuştur, ancak bu
durumun her an için değişebilir. Bu hafta için bir başka genel grev çağrısı
yapıldı. Daha önceki genel grevler gibi, bu genel grev de sendika bürokrasisi
tarafından, herhangi bir gerçek değişikliğe yol açmayacak biçimde
tasarlanmıştır. Geçmişte bu tür gösterilere katılmış olan insanların çoğu,
sadece protesto ederek herhangi bir olumlu sonuç alınamadığını gördükleri için,
artık bu tür gösterilere katılmıyorlar. Ancak bu söylenen, bu insanların sonu
gelmeyen acımasız kemer sıkma önlemlerine uyum sağladıkları anlamına gelmiyor. Aksine,
insanlar bu noktada uygun zamanı bekliyorlar ve müflis kemer sıkma
politikalarına karşı gerçek bir alternatif arayışı içindeler. Karşı karşıya
oldukları sorun geleneksel partiler ve onların önderleri itibarlarını
yitirmişken, inandırıcı bir alternatife işaret edecek yeni bir önderliğin
ortaya çıkmamıştır olmasıdır. Bu alternatifin, önderi Alex Tsipras’in kendine
model önder olarak müteveffa Salvatore Allende’yi aldığını söylemiş olan SYRIZA
olmadığı çok açıktır. Hatırlanabileceği gibi Allende, Şili'de, 1973 yılında,
kanla boğulmuş olan solcu bir hükümetin başında yer almıştı. Tsipras gibi,
Allende de demokrasiyi koruması için askere çağrıda bulunmuştu. Yunan ordusu ve
polisinin önemli kesimlerinin neo-Nazi Altın Şafak partisine sempati
duyduklarının söylendiği bir ortamda, 2012 yılının Yunanistan’ında bu
stratejiyi izlemek, 1973 yılının Şili’sinde olduğu kadar ölümcüldür. Yunan işçi
sınıfının Tsipras gibi önderlere ilişkin yanılsamaları aşabilmesi halinde,
Yunanistan’da gerçek anlamda yeni bir şafağın sökmesi mümkün olabilecektir. O
zaman bu şafak faşistlerin “Altın Şafağı” değil, sosyalist devrimin “Kızıl
Şafağı” olacaktır. Hem Avrupa burjuvazisi tarafından dayatılan kemer sıkma
politikalarının hem de Yunan kapitalizmini temel alan, drahmiye dönüşü öngören ve
aynı ölçüde gerici nitelikte olan milliyetçi çözümün oluşturdukları ikiz
kötülüğe verilebilecek tek tutarlı yanıt budur.
Alex Steiner
No comments:
Post a Comment